İletişim konusunu tartışmak için bize bir temel oluşturacağını düşündüğüm iletişim biçimleri hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum.Psikodrama Grup Psikoterapisi ve Sosyometri disiplini içinde üç tür iletişim biçimi tanımlamaktayız, bunlar empati, tele ve transferanstır. Bu üç iletişim biçimi kendi içinde farklılıkları barındırmaktadır, ilk ikisi sağlıklı diğeri ise sağlıksız iletişim biçimi olarak değerlendirilmelidir. Empati tek taraflı, tele çift yönlü, transferans ise yine tek yönlü bir iletişim biçimidir. Empati bir rol değiştirme işidir.


Sağlık Kurumlarında iletişim ve empatiyi açıklamadan önce, “kurumlarda” iletişim ve empatiyi açıklayarak başlamak daha uygun olacaktır kanısındayım. Sağlık kurumları ise bu başlık altında önemli bir alt başlığı oluşturmaktadır. Kurumlarda genel başlığını gündeme getirmemin sebebi iletişim ve empatinin toplumsal boyutuna dikkat çekmek içindir. Bir çok toplumda olduğu gibi biz de daha çok sonuçlarla ilgilenen bir yapıya sahibiz ve bu yaklaşım süreci kaçırmamıza ve zaman zaman da bu sebeple nedenlere yönelik farkındalıklarımızı geliştiremememize sebep olmaktadır. Bu önemli bir problemdir. Kurum içinde sağlıklı iletişim ve empatinin başarılmasında dört ayrı faktörün önemli olduğunu düşünüyorum. Empati ve iletişimin sağlıklı yada istenilen düzeyde olmasını etkileyen faktörleri; Toplumsal Faktörler, Kurumsal Faktörler, Alt Grup Faktörleri, ve son olarak ta Bireysel Faktörler olarak sınıflamak istiyorum. Bu faktörlerden sırası ile sizlere bahsedeceğim. Bu faktörlerin anlaşılması geniş oranda rol kavramının anlaşılmasına bağlıdır. Bu faktörlerden en önemli olanı bireysel faktörlerdir. Bireylerin kişisel gelişiminin sağlanması sorunların en güçlü kaynağını düzeltmek anlamına gelmektedir. Rol bizim için bir kültürün en küçük bileşenidir ve kültür rolden doğar. Empati deneyiminin ve becerisinin bebek ile anne arasındaki özel ilişkide ilk varlığını bulduğunu bildiğinize eminim, bebek ile annenin ilişkisi bebeğin dört rol katagorisi içinde gelişimini sürdürmesine sebep olur bunlar sırası ile ; somatik roller, psişik roller, sosyal roller ve transandant rollerdir. Sosyo-emosyonel rol gelişim aşamaları içinde bebek önce anne ile bütündür buna özdeşim bütünlüğü adını veriyoruz, daha sonra yabancı kısım anneyi tanımaya başlar ve onu bir başkası olarak algılar, bir sonraki aşamada kendisini annenin yerine koyar ve ilk empati denemelerini yapar, daha da ileri giderek annesinin rolünden hareket ile kendisine bakar. Kabaca kötü ve cezalandırıcı , aşırı disiplinci anne modeli bebek için reddetme olgusunu gündeme getirir ve empati becerisi bu anlamda sekteye uğrar, antisosyal kişilik bozukluğunun temelleri böylece atılmış olur. Bu açıklamaya çalıştığım süreç bireysel faktörün ta kendisidir. İletişim ve empati ile ilgili herşey bu noktada varolmaya başlamaktadır. Bir an için yıllar sonraya sıçrarsak , kendi kişisel donanımları ile bir kurumda çalışmaya başlayan birey aileden getirdiği tüm donanımıyla sağlıklı iletişim ve empati kurmaya yda kuramamaya başlar. Tabiki tek faktör bu değildir. Bu bireysel faktörün yanı sıra diğer faktörlerde işe karışır, Toplumsal inançlar ve ön yargılar iletişim tarzımız ve empati becerisine olan inancımızı olumlu yada olumsuz olarak etkiler. Bu toplumsal Faktöre örnektir. Bunlardan bir tanesi anlamanın kabul etmek olduğuna dair inancımızdır. Bu inanç nedeniyle kabul etmek istemediğimiz şeyleri anlamaktan da kaçınırız, savaşta başarılı komutanlar düşmanı ile empati kurabilen komutanlardır, düşmanların birbirleri sevdikleri pek söylenemez. Diğer önemli faktör kurumsal faktörlerdir, kurumun kimliği ve kültürü bireylerin iletişimini artıran ve empati kurmalarını yüreklendiren bir yapıda olabileceği gibi bireyleri kapalı olmaya iten ilişkiyi koparan ve empatik olmayı yüreklendirmeyen bir oluşumuda bünyesinde barındırabilir. Kurumlarda paranoyaların gelişmesine dair bir çok araştırma bulunmaktadır. Kurumun içindeki alt gruplar föktörüde bir başka etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Alt grupların kimlik ve kültürleri aralarındaki çatışmaların belirliyicileridir, sağlık kurumlarından örnek vermek gerekirse, hastalar, doktorlar, hemşireler, hasta bakıcılar, hastane yöneticileri bu gruplara örnek oluşturmaktadır. Bu alt gruplar arasındaki ve gruplar içindeki ilişki biçimleri kurumun içindeki iletişimin önemli belirleyicilerindendir. Bu tabloyu çizdikten sonra şu söz ile sağlık kurumlarında empati ve sağlıklı iletişimin önemi üstünde durabiliriz. Bireysel faktör bu becerilerde en önemli belirleyici olmasına rağmen kurumun da ikinci büyük etken olduğunu unutmamak geremektedir. Ailede iyi başlayan iletişim tüm topluma yayılacaktır, annelere büyük sorumluluk düşmektedir. Babalar ise ikinci planda yerlerini almaktadırlar.

Sağlıklı iletişim ve empatini sağlık kurumlarında olabilmesi için bazı temel inançların yerleşmesi gerekmektedir. Bunlardan biri ; Sağlık kurumlarında çalışan personel hastalar için var olmak durumundadırlar, bu yaklaşım özel sektörün her tür hizmet sektörüne ve dolayısı ile sağlık sektörüne girmesi ile birlikte büyük değişiklikler göstermeye başlamıştır. Insana verilen değer tüm kurumları etkilemektedir. Değer gören bireyler başkalarına da değer verirler. Kurumun bu anlamda personeline yaklaşımlarını gözden geçirmesi gerekmektedir. Sosyometrik yapı kişilerin ruh sağlığı ve beden sağlığı üstünde önemli etkilere sebep olmaktadır. Birbirlerini seven yada birbirlerini seçmiş insanların bulunduğu topluluklarda tüm hastalıkların aksi özellikleri bünyesinde barındırak gruplara nazaran daha az olduğu gerçeği ile Moreno mülteci kaplarında yüzyüze gelmiştir. Aynı kötü koşullarda yaşayan mültecilerin farklı barakalarda hastalanma oranının çok farklı olduğunu farketmiş ve incelemiş ve birbirini seçmiş insanların birarada olduğu ve çatışmanın az olduğu barakalarda hastalıkların diğer barakalara oranla çok az olduğunu keşfetmiştir. Bu bilgi bile sağlık kurumlarında iyi iletişimin ve empatinin önemini anlamakta yeterlidir.

Empati bir tahmin işi değildir. Empati bir rol değiştirme işidir ve bu nedenle karşımızdaki ile ilgili bildiklerimizin ötesinde bir bağlantının sonucunda gerçekleşir. Bu tanımadığımız insanlar ile de empati kurabileceğimizin olanaklı olduğunun bilgisini bize verir. Sezgiler empati kurmamızda yardımcı olursa da asıl gerekli olan nereden bildiğimizi bilmediğimiz bilginin ortaya çıkmasına izin verebilmek yada buna yol açan rol değiştirmeyi başarabilmek gerekmektedir.

Kurumlarda empatinin geliştirilmesi öncelikle kişilerin gerçek anlamda tanışma ve karşılaşmaları ile mümkün olmaktadır, bu psikodrama ve özelllikle sosyodrama yolu ile kolaylıkla sağlanabilmektedir, yanlızca daha yakından tanışma ve karşılaşma bile çatışmaların çözümlenmesinde etkin olabilmektedir. Bu anlamda huzurlu bir kurumda empatik ortamın oluşturulması münkün olabilecektir. Empatinin kurulabilmesi kadar önemli olan bir konuda sağlıklı iletişimdir ve bu etkin dinlemekten ve bunu karşı tarafa gösterebilmekten geçmektedir, yansıtma becerilerinin kişilere kazandırılması çok etkili olabilmektedir, bu sizlere basit yada klişe görünebilir, ama uygulamalar içinde bunun ne derece önemli olduğunu ve uygulamasınında bir o kadar zor olduğuna tanık oluruz, konuşmamdan sonra yapacağımız küçük worshop ta bu beceriler üstüne çalışmak ve uygulamalardan bazı örnekleri sizlere sunmak istiyorum. Etkin dinlemenin yanı sıra duyguların ifadesi de bir o kadar önemli bir alt başlık olarak karşımıza çıkmaktadır, kurumsal yapılar iş odaklı olmayı gerekli yada zaman zaman zorunlu kılar, bu ise insan unsurunun göz ardı edilmesi anlamına gelmektedir. Konumuz insan , hizmet götürdüğümüz insan ve hizmet veren insan olduğuna göre neyi göz ardı ettiğimiz kolayca anlaşılabilecektir. Sağlık kurumlarında bu anlamda olabilecek bir köklü yaklaşım değişikliğinin tedavi başarısı ve personelin doyumu anlamında ne derece etkin bir değişim yaratacağına sizlerinde inancının tam olduğu düşünüyorum. Bu yaklaşım hastaların tıkanmış damar, büyümüş prostat, enfeksiyon kapmış kulak olarak görülmesinden uzaklaştıracak, çalışanları ise sürgü temizleyen, anestezi yapan, ilaç veren, tanı koyan rollerinin dışına taşıyacaktır. İnsan yaşamına ilişki kurarak başlar, bu annesidir, ve hayatının geri kalanında hep bunu arayacak yada bundan kaçınacaktır. İlişkilerin gergin, uzak ve yetersiz olduğu kurumlarda mutsuzluk, verimsizlik ve isteksizlik ön plana çıkacaktır. Kurumun iletişim ve empati eğitimlerinden geçirilmesi ve bu eğitimlerin didaktik eğitimlerden çok yaşantısal eğitimler olması son derece önemli olduğu kanısındayım.

Saygılarımla
Deniz ALTINAY
Uzm. Psk. Dnş.
Psikodrama Grup Psikoterapisti
Istanbul Psikodrama Enstitüsü Başkanı