Psikodrama Grup Psikoterapisi Sistemi, içinde barındırdığı Rol Kuramı, Sosyometri Kuramı, Spontanite Teorisi ve Tele Teorileri ile birlikte son derece bütüncül ve kapsayıcı bir psikoterapi sistemi, felsefesi ve kuramıdır. Bu psikoterapi, kişisel gelişim ve eğitim kuramını insan psikolojisi bilimlerinin temel eğitimini alan bölümlerin mezunları öğrenebilmekte ve uygulayabilmektedirler. Bu alanların dışından gelen kişilerin ve yardımcı dallardan mezun olanların bu eğitimleri alması uygun değildir. Yetersiz alt yapıları nedeniyle, yetersiz hatta hatalı uygulamalar yapmalarının böylece önüne geçilmiş olur. Psikodrama Grup Psikoterapisi’ne olan hızlı ilgi artışı bu alandan faydalanmak isteyen bir çok alan dışı kişinin iştahını kabartmaktadır. Maalesef sorunlu uygulamalara tanık oluyoruz.

Hiç psikodrama eğitimi almadan yetişkin, ergen ya da çocuk psikodraması yaptığını söyleyenler, yalnızca yardımcı psikodrama terapisti olup kendini psikodrama terapist olarak lanse edenler, enstitümüzle süren organik bağlantısı olmadığı halde böyle bilgiler yayanlar, intenetten on-line sertifikalı psikodrama eğitimi verdiğini söyleyenler, psikodrama yaptığını iddia eden tiyatrocular, çok yetersiz ya da hiç bir psikopatoloji ve psikoloji bilgisine sahip olmayan bölümlerin mezunlarına psikodrama eğitimi veren kurumlar, bir dönemlik ders koyarak sertifika vermeye çalışan üniversiteler alanda boy göstermektedirler. Bu tür girişimlere pirim verilmemelidir. Psikodrama Grup Psikoterapisini korumak, kötü uygulamaların önün açacak olan eğitimlere izin vermemek bilinçli uzmanların önemli görevlerindendir..

Peki alandan mezun olmak yeterli midir? Önemli olan sorulardan birisi budur. Bu sorunun cevabı yeteri kadar istek ve cesaretiniz varsa "evet" dir. Psikodrama Grup Psikoterapisi Eğitimi temel aşaması ortalama üç sene ve üst aşaması ise ortalama iki buçuk seneden oluşan uzun soluklu bir sürece karşılık gelir. Psikodrama Grup Psikoterapisi eğitimleri gerek Türkiye’de gerekse yurtdışında bireylerin eğitimlerine devam ederken kendi hayat ve çalışma akışlarının paralel olarak akması öngörülmüştür ve gerekli olan bir sürece yayılmıştır. Bu eğitimi sindirmek için şart olan bir süredir. Bu sürecin bu şekilde işlemesini destekleyen nedenlerden bir tanesi de psikodrama felsefesinin, kuram ve tekniklerinin hem günlük yaşama, hem de iş hayatına yansıtılabilecek bir yapıda olması ve böylelikle eğitimle yaşamın iç içe geçmesi ve birbirini tamamlamasıdır. Psikodrama bu süreçte yaşama akar.

Tamda bu noktada hem psikodramatik yaşam biçiminden hem de psikodrama uzmanının özelliklerinden bahsetmek uygun olacaktır.

Bu yazıyı oluşturmamdaki önemli motivasyon kaynağım psikodrama eğitimi alan öğrencilerin kendi süpervizyon gruplarını yönetme sürecinde kendilerine ve bana sordukları şu soru oldu: “Acaba psikodrama terapisti olmaya uygun muyum, psikodrama için yeterince yaratıcı mıyım ? “

Potansiyel olarak her birimizde varolan yaratıcılık olgusunun bireysel gelişimimiz sürecinde travmalarla, hatalı öğrenmelerle ketlendiğini durdurulduğu ve uykuya daldığını ve böylece yavaş yavaş sanki buna sahip değilmişiz düşüncesinin olgunlaştığını görürüz ‘Robopati’ olarak adlandırdığımız bu olgunun Moreno tarafından ‘otomatlar olarak yaşamak’ diye tanımlanan bu durumun nörotik süreçlere ve kişilik bozukluklarına yol açtığını veya en basiti içimizden geldiği gibi yaşamak yani kendi özgür seçimlerimizi yapmak konusunda bizi durdurduğunu görüyoruz. Psikodrama kuramının önemli farklılıklarından birisi spontanitenin tekrar açığa çıkmasını sağlayacak zemini oluşturmasıdır. Spontanlığı psikodrama grup psikoterapisi içinde yeniden kazanmaya başlamak yaratıcılığı da beraberinde getirir ve kişilerin yaşamlarının içine getirir. Yalnızca düşüncede kalmadan problemi somutlaştırmaya, oynamaya, içine dalmaya, canlandırmaya başlamak zaten yaratıcı olma sürecine, yeni fikirlere ve taze içgörülere bir giriştir.

Psikodrama Eğitimindeki amacımız kişinin önüne yeni kriterler, yeni kıstaslarla, uyulması gereken kurallar zinciriyle çıkmak ve bunun psikodrama sistemi olduğunu söylemek değildir,  önemli olan psikodrama sisteminin kişiyi gerçekten özgür kılacağı ve zenginleştireceği noktaları göstermektir. Bu noktada, acaba bazı kişiler bu sürece uygun, bazıları değil midir?

Eğitim süresi içinde kendi deneyimimde dahil olmak üzere kişilerin uzun ve zorluklarla dolu bir iç yolculuk yaptıklarını düşünüyorum. Enstitü bünyesindeki eğitimlerimiz esnasında her bir üyenin her anlamdaki sürecini adım adım takip etmek, bu değişim ve gelişimi yakın olarak izlemenin  çok özel ve hassas bir ayrıcalık olduğuna inanıyorum. Bu ayrıcalığın detaylı olarak tadını çıkarmaya ve meyvelerinden faydalanmaya çalışırken  gözlemlediğim süreçte bir psikodrama terapistinin bazı kişisel özelliklere sahip olması gerektiği gerçeği olmuştur. Bir psikodramatistin bireysel özelliklerinden önce Moreno ve Kellerman tarafından tanımlanan profesyonel kimliklerini sıralamak uygun olur; Analist (süreci ve sunulan problemi anlamlandırmak, tanımlamak ve kişinin farkındalığını arttıran), Rejisör (producer) (sunulanı sahneye tüm detaylarıyla etkileyici bir şekilde görselleştiren), Terapist (iyileştirme sürecine ve değişime katkıda bulunan ve bunu sağlayan) ve Grup Lideri (tüm bu aktiviteleri grubun içinde, grup ile birlikte oluşturmaya ve grup dinamiklerini ortaya çıkarmaya çalışan) olarak adlandırılan bu rollerin eğitim esnasında öğrenci tarafından belli bir derece kadar kazanılması gerekmektedir. Bunlar zaten bir psikodramatistin sahip olması gereken özelliklerdir ve herkeste bazıları daha güçlü bazıları daha az etkin olarak görülebilir.

Bireysel özellikler ve kişilik yapısı ise psikodramatistin insan tarafını nasıl ortaya koyacağının işaretidir. Lider, protagonisti ve grubu hissedebilmek, dinleyebilmek, yardım etmek, tüm yöntem ve teknikleri grubun yararına kullanabilmek, kendi egosunu parlatmak ve şov yapmak uğruna performanslar sergilemeye çalışmamak ve en önemlisi bunları bir saygı çerçevesinde yapmak durumundadır. Bir psikodramatistin kendisiyle çalışabilmiş, iç görüler elde etmiş ve bu uğraşın hiç bitmeyen bir süreç olduğunu kabul etmiş olması önemlidir. Kendini bir sırça köşke kapatmaması, kendi subjektif dünyasıyla ilgili insancıl paylaşımlardan grubunu yoksun bırakmaması anlamlıdır. Her anlamdaki yaratıcılığını ön plana çıkaracak farklı ilgi alanlarına sahip olması, bir çok farklı kültürel faaliyetleri takip etmesi ve bunlardan elde ettiği kazançları grubun verimini etkileyecek şekilde kendi içinde harmanlaması gereklidir. Psikodramatist yeniliğe açık bir kişidir ve ne geçmişte ne de gelecekte yaşamamalıdır. Şimdi ve burada beraberinde spontaniteyi tetiklerken kişinin olmakta olanı gözlemleyebilme becerisi kazanmasını da sağlar. Bu psikodramatist için olmazsa olmaz bir ilkedir.

Psikodramatik yaşam felsefesine bu bağlamda dikkat çekmenin yerinde olacağını düşünüyoruz. Eğitim alanların da eğitim süreçleri içinde paylaştıkları gibi psikodrama sadece çeşitli uygulama alanları bulan bir kuramın ötesinde kaçınılmaz olarak kişinin özel yaşamına, ilişkilerine, hayattaki duruşuna giren, etkileyen ve üstüne üstlük eğitim alan bireylerin hayatlarını paylaştıkları kişi ve kişilere de ulaşan bir süreçtir.  O yüzden psikodramayı bir yaşam biçimi, bir hayat felsefesi olarak tanımlamakta yarar vardır. An felsefesi psikodramanın felsefesidir. Konserve davranışların dışına çıkabilmek ve konformizimden uzak durabilmek önemli felsefik hedeflerimizdendir. Psikodrama obsesif bir hijyenden çok yakınlığı, hem fiziksel hem de duygusal teması savunur ve gerçek iyileşmenin bu yakınlıkta saklı olduğunu bilir. Bebek anne ile bu yakınlığı sayesinde büyür, öğrenir ve gerekirse iyileşir. Korku değil cesaret tohumları ekmek gereklidir.

Psikodrama sisteminin temelini oluşturan “an felsefesi”, ‘spontanlık’, ‘yaratıcılık’  ve ‘eylem’ gibi kavramlar, temel psikodrama teknikleri olarak bilinen “eşleme”, “rol değiştirme” ve “ayna” teknikleri yardımı ile psikodramayı deneyimlemiş her kişinin meslekten olmasa dahi hayatında az veya çok yer kaplamaya başlamaktadır. Bu özel deneyimin kapsamının eğitimini tamamlamış bir psikodramatistin yaşamında daha da genişlediğini görmekteyiz. 

Bu anlamda kendini karşındakinin yerine koyabilen, ihtiyaçlarını anında ama verimli bir sonuca götürebilecek şekilde paylaşabilen, geride bitmemiş işler bırakmamaya çalışan ve tüm süreçlerine dışardan bakabilen bireylerin kendi aile atomundan başlayarak tüm toplumu etkileyebilecekleri bir gerçektir.

Tüm bunların ışığında bir psikodramatistin hem kendisi ve kendi sosyal çevresi hem de tüm toplum için gerçekleştirmesi gereken misyonları olduğuna inanmaktayız. Kişilerin kendi potansiyellerini kendi yaratıcılıklarını buldukları ve spontan olarak bunları eyleme dönüştürdükleri, başkaları ile empati kurdukları bir dünya kim bilir ne kadar zengin, iyileşmeye ve gelişmeye açık, huzurlu bir dünya olurdu… Bugün içinde bulunduğumuz tüm insan elli sorunların bu eksikliklerden kaynak aldığı gerçeği inkar edilemez. Tüm psikodramatistleri bu amaçlar için çalışmaya davet etmek gerekliliği vardır. Bu davet tüm insanlığın kurtuluşu için bir davettir. Davet psikodramatistleri sistemin gücüne inanmaya davettir.

Sevgilerimle

Uzm.Psk.Dnş. Deniz Altınay
Psikodramatist- Enstitü Başkanı
Bireysel ve Grup Psikoterapisti
İstanbul Spontanite Tiyatrosu Yöneticisi

İSTANBUL PSİKODRAMA ENSTİTÜSÜ
ULUSLARARASI ZERKA MORENO ENSTİTÜSÜ

Tel: +90 212 2321263 GSM: +90 532 2136362 
www.istpsikodrama.com.tr