Bu yazımda Psikodrama Grup Psikoterapisi ve Sosyometri sistemini sizlere eğitim içindeki yerini hedef alarak yanıtmaya çalışacağım. Ancak hedefim bununla sınırlı kalmayacak. İkinci önemli konuyu eğiticilerin eğitimin ve yeterliliği olarak gündeme getireceğim. Eğitmenlerin yeterliliği, eğitim içinde eylemi okuyabilmeleri, eğitimler içinde çıkan sorunlara yeterli müdahaleleri yapabilmeleri için grup dinamiklerinin bilinmesinin, yaratıcılığın ve spontanitenin merkez kavramlar olarak anlaşılabilmesinin önemi üstünde duracağım. İstanbul Psikodrama Enstitüsü olarak bu güne kadar ulusal yada çok uluslu bir çok firmaya irili ufaklı bir çok eğitim programı sunduk ve uyguladık. Bu eğitimler için de okulların personellerine verdiğimiz eğitimlerde ayrı bir yer tutmaktadır. Tüm bu deneyimler süresince farklı eğitim kurumlarının uzmanlarının verdiği bir çok eğitimi formal ve informal yollardan izleme olanağını da yakaladım. Bu anlamı ile size önce tüm eylem metodlarının babası olan Psikodrama Grup Psikoterapisi ve Sosyometri sistemini tanıtmak ve eğiticilerin neden bu konuda eğitim almaları gerekliliğini beraberce sorgulamak istiyorum. Bana göre işinin ehli olmayan bir çok eğitmen bu gün piyasada boy göstermektedir ve eğitimlere olan güvenini sarsılmasına, eğitimi alan personel açısından ve eğitimi satın alan şirketlerin yöneticileri açısından neden olmaktadır. Zaman zaman kimse şikayetçi olmasada kötü eğitimler yapılmaktadır.

Bu sistem herşeyden önce eylemi içinde barındırmaktadır. Eylem yaratıcılığın ve aynı zaman da bilmediğimiz bilgilerin bize kapısını açan en önemli unsurdur. Eylemin doğru olarak kullanılması eğitmenin eylemi tanımasına , eyleme inanmasına ve kendisinin eylem içinde değişim deneyimi yaşamasına bağlıdır. Size bu konuda detaylı bilgiler vereceğim. Yaratıcılığı ve spontaniteyi bu bağlamda merkezdeki temel unsurlar olarak değerlendiriyorum. Yaratıcı olmayan bir eğitmen grubunda yaratıcılığını etkin şekilde harekete geçiremeyecektir. Bu eğitmenler gruba öğretmeyi gruba keşfettirmeye yeğleyeceklerdir. Kişiler spontan olabildikleri ölçüde ruh sağlıklarını koruyabilmekte, yaratıcılıklarını gösterebilmekte ve daha sağlıklı ilişkiler kurarak iş yerinde daha verimli olabilmektedirler. Bu bilginin her eğitim içinde açık yada gizli içerik olarak iletilmesi ve yaşatılması gereklidir. Eylem metodları daha öncede sözünü ettiğim gibi psikodramadan doğmuştur ve bu altında önemli bir felsefeyi ve kuramı barındırmaktadır. Bunlar olmaksızın sadece yöntemin yada tekniklerin kullanılması ile yapılan eğitimler doğal olarak gerçek hedefine ulaşmaktan uzak kalmaktadır. İnanç sistemi olmayan yada felsefesi olmayan bir eğitmen sadece işçidir ve asla iyi bir eğitmen olamaz. Burada sözünü ettiğim şey kendisi ile profesyonelce uğraşmammış olan eğitmenlerin müdahele kapasiteleri ve yeterlilikleri sınırlı olmakta ve hatalar yapmaktadırlar.Size bazı örnekleri konuşmamda sunacağım.

Günümüz uygarlığının en önemli hatalarından birisi insanların yaratım süreci ile ilgilenmeyip yaratılan sonuçlarla ilgilenmesi ve giderek yaratıları putlaştırmasıdır. Artık sanat eserleri, kitaplar, teknolojik buluşlar, katı ahlaki değerler, psikolojik ve fiziksel formüller toplulukların tapındığı putlar haline gelmiştir. Bu bir kültürün yada uygarlığın yaratılması anlamında düşünülürse buna Moreno “kültürel konserve” adını vermektedir. Bu ölümsüzleştirme çabası insanın yanılsaması olarak kendisi için mutsuz olduğu bir dünya yaratmasına neden olmaktadır. Moreno’ya göre insanın asıl düşmanı yarattığı makineler ve bu kültürel konservelerdir. İnsanın yaratıcı bir devrime ihtiyacı vardır ve bu ancak ve ancak spontanite ile mümkün olacaktır. Moreno spontanlığı hem kalıtsal bir özellik hem de bir yetenek olarak tanımlamaktadır. Bireyin kendi durumunu dış etkilerden ve kontrol edemediği iç etkilerden bağımsız olarak sürdürmek için duyduğu kalıtsal eğilim olarak spontanite son derece fizyolojik bir görünüm kazanmaktadır. Buna karşılık kişinin yeni bir duruma yeni ve uygun tepki verebilme yeteneği olarak tanımlandığında spontanite kazanılabilecek. Bu psikodrama felsefesi içinde önemli bir mihenk taşıdır ve eğitimiçinde de önemli bir meseleye “konformizme” dikkatimizi çeker. Konuşmamda bu konunun detaylarından bahsedeceğim.

Psikodrama üç aşamadan oluşur ve bu aşamalar her eğitim sistemi içinde barınması gereken aşamalardır ve doğru anlaşılmalıdır. Bunlar “ısınma” “oyun” ve “paylaşım” aşamalarıdır. Her üç aşama kendi içinde incelikleri barındırır. Isınma olmadan öğrenme ortamı hazırlanamaz ve her grubun ısınması ve her temaya ısınma birbirinden farklı uygulamaları gerekli kılabilir. Oyun aşaması keşfediş aşamasıdır, bu aşamada karar süreçleri son derece dikkatli hassas ve az miktarda yer alır. Eğiticilerin oyunun uygulamasında bir çok eksiği bulunmaktadır bu oyunu anlama okuma, oyun esnasında oyunu geliştirme ve değiştirme becerilerinin eksikliklerinden kaynaklanmaktadır. Bunlar olmadan bir eğitim garantisinden söz edilemez. Paketler gruplara ve bireylere herzaman uymamaktadır. Üçüncü aşama olan paylaşım aşaması olmassa olmaz bir aşamadır ve yapılanların adlandırılması olarak değerlendirilir. Bu aşamayı atlayan bir çok eğitmene tanık oldum. Son derece verimli eğitimleri sonrasında gerçek bir paylaşım bölümünün olamamsı eylemin okunamaması ve eğitim alan grup üyelerinin “biz ne yaptık şimdi?” sorusunu sormalarına sebep olmaktadır. Alanda çok iyi satıcı olup eğitimlerini iyi pazarlayan ama kötü eğitimler veren bireylere rastlamaktayız. Bu kişiler yüzlerce oyun bilmekte ama bunları etkin olarak kullanamamaktadırlar. Eğitim işinin bir davranış değiştirme işi olduğu ve bunu da gerçek anlamda insan psikolojisi ve grup dinamiklerini bilme gerekliliği ortadadır. Yöneticiler ehliyetsiz bir ruh sağlı uzmanına tesilim etmezken personellerini ehliyetsiz uzmanlara teslim etmektedirler.

Psikodrama sistemi içinde benim 300 kadarını ilk kitabımda yazdığım 450 aşkın oyun bulunmaktadır. Ama bunlardan daha önemlisi bunların yaratılma sisteminin bu disiplinin içinde yer almasıdır. Eğitmen bu yaratıcılık eğitiminden geçmediği sürece oyunları yaratamıyacak, yada gruba uygun gerekli değişimleri yapamıyacaktır.

Bir diğer önemli mesele ise rollerdir. Psikodrama rol teorisi iş dünyasındaki rollerin mercek altına alınması, anlaşılması ve geliştirilmesi için bulunmaz bir bilgiyi kullanıma sunmaktadır. Rol ve bileşenlerini tanımayan bir eğitmen, tüm eğitimleri içinde gizli yada açık bir içerik olarak var olan rollerin eğitimi meselesini tam olarak gerçekleştiremeyecektir.

Bu sistemin içinde var olan spontanite tiyatrosu, katılımcıların duygularının, düşüncelerinin, çözümlerinin ve öykülerinin oynandığı, sorunlara yaratıcı bir aynadan bakılabildiği bir sistemi sunar. Size bir ıslah evindeki çalışmadan örnekle grubu yakalama ve grup dinamiklerini anlamaya yönelik bir örneği sunacağım. Bir çok lider gruplada liderliği, alt grupların varlığını, grubun kohezyon düzeyini, çekim ve itim güçlerini göz ardı etmekte yada yeteri kadar bilmemektedir. Bu ise sosyometri bilimidir ve eğitmenin bunu kendi yaşantısı üzerinden deneyimlemesi şarttır. Bu bilgi grupları oluşturmada şirkete ve aynı zaman da eğitim sırasında eğitmenlere son derece önemli yararlar sağlamaktadır. Size Avusturya’da mülteci kaplarında yaşanan bir örneği vereceğim. Eğitmenin dolayısiyle eğitimin başarılı olması eğitmenin grupla kurduğu olumlu ilişkiye bağlıdır. Bu ise psikodrama daki önemli bir başka kavramın “karşılaşma” kavramının gündeme gelmesini gerekli kılar. Bu karşılaşmayı yada buluşmayı grup üyeleri arasında sağlamak eğitmenin becerisidir. Takım oluşturma eğitimlerinin temelinde bu yatar. Duygusu olmayan beceriler bir grubu takım yapmaz, motive etmez, gerçek birlikteliği sağlamaz. Duyguyu ise eğitmen ortaya çıkartacaktır.

Psikodrama da kullandığımız üç önemli temel teknik “eşleme” “rol değiştirme” ve “ayna” tüm eğitimler içinde çeşitli şekillerde uygulanır. Empatinin gerçek anlamda yaşanacağı yer rol değiştirme anıdır. Bunu deneyimlememiş bir lide empatiyi bir tahmin işi sanmakta ve ya öğretememekte yada yanlış öğretmektedir. Tele ise daha üst düzey bir ilişki biçimidir ve bir grubun oluşmasında son derece önemli rol oynar. Şirketlerde gruplar seçimler aracılığı ile yapılır ve bu seçimlerin kim tarafından ve nasıl yapıldığına bakılması eğitimlerin içeriğini değiştirir. Bu elemanlar kimin seçimleri üzerinden birbirlerine bağlanmışlardır ve aynı zaman da kendi seçimleri nelerdir sorusunun cevabı bir çok probleminde anahtarı durumunda olabilir.

Yukarıda sözünü ettiğim temel meseleler ve kavramlar bize eğitmenin nasıl bir donanıma sahip olması gerektiği konusunda sanırım size fikir vermiştir sanıyorum. Bu anlamı ile bir eğitmenin kendisi ile uğraşması, bunu bir grup içinde yapması ve daha önemlisi psikodrama grubunu yaşaması ve bu konuda eğitim alması gerekliliği ortadadır sanıyorum. Son yıllarda diğer grup disiplinleride benzer eğitimler içine girmişlerdir. Bu sistemlerin içine insanı daha yakından tanıyan bilim dallarının mensuplarının girmesi gerektiğinin altını çizmek isterim.

Saygılarımla


Uzm. Psk.Dnş. Deniz ALTINAY
Psikodramatist (Grup Terapisti)
İstanbul Psikodrama Enstitüsü Başkanı
İstanbul Playback Tiyatrosu Yöneticisi